KUTB-İ ZEMÂN OLACAK

Âriflerin ışığı, velîlerin önderi,
İslâm âlimlerinin gözbebeği bir velî.

Hindistânda yetişip, oldu büyük "evliyâ".
Onun nûrları ile, nûrlandı bütün dünyâ.

Binbeşyüz altmışüçde, "Serhend"de doğan bu zât,
Tam altmışüç yaşında, bu yerde etti vefât.

Asıl adı, "Ahmed bin Abdülehad" ise de,
"İmâm-ı Rabbânî"dir meşhûr ismi her yerde.

"İkinci bin yılı"nın yenileyicisidir.
Bu yüzden, "Müceddid-i elf-i sânî" denilir.

Hem hazret-i Ömerin soyundan geldiğinden,
Kendisine, "Fârûkî" denilir bu sebebden.

Baba ve ecdâdı da, kendi gibi bu zâtın,
Büyük âlimleriydi kendi zemânlarının.

İşte bu büyük "Velî", çocukken henüz dahâ,
Tutulmuşdu âniden ağır bir hastalığa.

Üzüntüye gark oldu bu yüzden ebeveyni.
Ve hattâ zan etdiler hemen öleceğini.

Çocuğa, okuyup da, bir düâ etsin diye,
Gittiler büyük velî, "Şâh Kemâl Kihtelî"ye.

İmâm-ı Rabbânî'yi görünce o büyük zât,
Buyurdu: (Üzülmeyin, bu çocuk bulur sıhhat.

Büyüyüp, ileride bir âlim olur ki hem,
Bunun ilim nûruyla, nûrlanır cümle âlem.)

O, küçük yaşta iken tahsîle başlıyarak,
Bilcümle ilmleri, öğrendi tam olarak.

Yaşı "Onyedi" iken, bitirdi tahsîlini.
Her ilmin, ayrı ayrı aldı icâzetini.

Zekâsının şiddeti, sür'at-i intikâli,
Herkesi şaşırtırdı üstünlüğü, kemâli.

Dahâ sonra Hac için, Serhend'den çıktı yola.
Delhîye vardığında, bir müddet verdi mola.

O zamânlar Delhîde, "Muhammed Bâkî Billâh",
Vardı ki, onu gören olurdu velîyyullah.

Ondan yayılıyordu âleme nûr ve feyiz.
Lâkin o, bu "Velî"yi tanımıyordu henüz.

Talebesinden biri, Delhîde onu gördü.
Ve derhal hocasının huzûruna götürdü.

İmâm, "Bâkî Billâh"ın girince huzûruna,
Kalbine bir "Nûr" doğdu ve âşık oldu ona.

Mıknatısın iğneyi çektiği gibi aynen,
O da, "Bâkî Billâh"a çekildi o gün ma'nen.

Hattâ öyle bağlandı ve öyle çok sevdi ki,
Onu, "Kâ'be yolu"ndan alıkoydu bu sevgi.

Hocasının himmeti ve kendi gayretiyle,
Bilcümle kemâlâta kavuştu tamâmiyle.

Ve "İki ay" içinde, aldı mutlak icâzet.
Üstâdının emriyle, Serhende etti avdet.